27 Nisan 2014 Pazar

DİL BOZUKLUKLARININ TANILANMASINDA
TEMEL BULGULAR

Dil, konuşmayla birlikte anlama, adlandırma, yazma, okuma işlevlerini de içerir. Dil bozukluklarından söz ettiğimizde, bunların çeşitli düzeylerdeki bozukluklarından söz ediyoruz demektir. Ancak, dil ve konuşma bozukluğu kavramları birbiriyle karıştırılabilmektedir. Lengüistik (söz dizimi, fonetik, vb.) yanlışlarla konuşan bir hasta motor konuşma bozukluğu açısından değerlendirilirken, motor konuşma bozukluğu olan hastaya dil bozukluğu tanısı konulabilmektedir. Bu yanlışların önemi ise hastalığın lokalizasyonunda ve prognozunda kendini göstermektedir. (Bu arada, örneğin şizofrenik olgulardaki psikiyatrik bozuklukların ayırt edilmeleri de sorunun çok önemli başka bir yüzüdür.)
Dil bozukluklarını genel olarak afaziler başlığı altında toplayabiliriz. Afaziler, genel tanımıyla, çeşitli nedenlerle oluşan beyin hastalıklarının, hastanın önceden normal olan dil işlevlerini etkilemesiyle ortaya çıkan beyin sendromlarıdır.

Nörobiyolojik bir sendrom olarak afazi
Dilin işlevleri beynin her iki hemisferinde asimetrik biçimde yapılanmıştır. İnsanların çok büyük bir kısmında bu yapılanma ağırlıkla sol hemisferde, başka bir deyişle baskın hemisferdedir. Dilde sol hemisfer baskınlığının, sağ elini kullananların neredeyse tümünde (% 99), sol elini kullananların ise yaklaşık % 80’inde geçerli olduğu görülmektedir. Sağ ellerini kullananların ortalama % 1’inde ise dilin yapılanmasında dominans sağ hemisferde olup, çapraz dominans adı verilmektedir. Solaklarda ise sol hemisfer baskınlığı oranı 2/3 olsa da, her iki hemisferin sağlaklara göre daha fazla görev üstlendiği görülmektedir. Ayrıca, erkeklerde sol hemisfer kadınlara oranla daha baskın olup, testosteron hormon reseptörlerinin sol hemisferde daha baskın olmasıyla ilişkilendirilmektedir.
Sonuçta, solaklar ve kadınlardaki afaziler daha hızlı düzelme eğilimi göstermektedir. Günümüzde, anatomik lokalizasyoncu yaklaşımın ötesine geçen, bir "network"un varlığı anlayışıyla, sol perisilviyan bölgede bir dil şebekesinin var olduğu kabul edilirken, sağ perisilviyan bölgedeki bir şebekenin de dilin prozodik (sözcüklerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi) ve affektif yanlarıyla ilişkili olduğu yaklaşımı öne çıkmaktadır.
Şebekenin neresinde etkilenme olursa olsun, sendrom afazi tanımına uymaktadır. Ortaya çıkan sendromun türü, şebeke içindeki etkilenme bölgesine göre değişmektedir. Frontal bölgedeki etkilenmeler motor özelliklerin ağırlıkta olduğu afazilere yol açarken, temporo-parietal bölgedeki etkilenmeler akıcılıkta sorunlarla kendini gösteren afazilere neden olmaktadır.

Nöropsikolojik bir sendrom olarak afazi
Dil bozukluklarının ölçülme ve derecelendirilmesinin önemi, afazilerin nöropsikolojik sendromlar olmalarını da açıklamaktadır. Tüm araştırmaların ve klinik çalışmaların nöropsikolojik testler ve değerlendirmelerle yürütüldüğü bilinmektedir. Afazilerin karmaşık yapılarının nöropsikolojik ölçümleri tanılama ve ayırıcı tanılamada, prognostik izlemede ve rehabilitasyon çalışmalarında kullanılmakta ve ölçümler yüzlerce test ve test bataryalarıyla gerçekleştirilmektedir.

Nörolengüistik bir sendrom olarak afazi
Dil bozukluğu sendromları lengüistik bozuklukları da içermektedir. Tüm afazi sendromlarında, türünü ve yoğunluğunu beyindeki etkilenmenin yerinin ve yoğunluğunun belirlediği lengüistik bozukluklar da bulunmaktadır. Örneğin, Broca afazisinde dilin fonolojik ve dilbilgisel yapısında görülen bozukluklar arasında konuşma sırasında sözcüklerin seslerinin yer değiştirmesini ("okul" yerine "oluk"), sözcüklerin kökleriyle kullanılmasını (“ben okula gittim” yerine "ben okul gitti”) sayabiliriz.


Afazi türlerine genel bakış

Perisilviyan afaziler
-Broca afazisi "tutuk afazi" olarak da bilinmektedir. Etkilenme alanı, sol premotor korteks içinde bulunan, dilin fonolojik ve dilbilgisel işlevleriyle ilişkili olan Brodmann’ın 44.alanı ve çevresidir. Broca afazisinin şiddeti etkilenmenin alandaki yaygınlığına göre değişkenlik gösterir. Konuşmada tutukluk, anlamada az belirgin etkilenme, tekrarlama, yazma ve okumada bozulma temel bulgularıdır.
-Wernicke afazisi "akıcı afazi" olarak da bilinmektedir. Lezyon alanı, sol süperiör temporal girüsün arkasında bulunan Brodmann’ın 22.alanı ve çevresidir. Wernicke afazisi, dilde sentaks (söz dizimi) ve semantikle (anlam bilgisi) ilişkilidir. Konuşmada akıcılık, anlamada belirgin etkilenme, tekrarlama, yazma ve okumada bozulma temel bulgularıdır.
-Global afazi, Broca ve Wernicke afazilerinin toplamına benzetilebilir. Ancak klinik tablosu söz konusu afazilerin toplamından ağırdır. Konuşmada tutukluk, anlamada belirgin etkilenme, tekrarlama, yazma ve okumada bozulma temel bulgularıdır.

Transkortikal afaziler

Baskın hemisferin parasagittal ve mesial alanlarını etkileyen lezyonların oluşturduğu transkortikal afaziler, motor (konuşma tutuk, anlama ve tekrarlama iyi, yazma ve okuma bozuk),sensoryel (konuşma akıcı, anlama bozuk, tekrarlama iyi, yazma ve okuma bozuk) ve bileşmiş (konuşma tutuk, anlama bozuk, tekrarlama iyi, yazma ve okuma bozuk) afazilerdir. Perisilviyan afazilerle transkortikal afaziler arasındaki en önemli ayrım, transkortikal grup içinde tekrarlama işlevinin diğer gruptakilere göre daha az etkilenmiş olmasıdır. Öteki dil sorunları da daha hafiftir. 

26 Nisan 2014 Cumartesi


Dil ve Konuşma Bozuklukları:
ERKEN GELİŞİMSEL TANININ ÖNEMİ

Dil ve konuşma bozuklukları, insanın psikolojik, sensorimotor, metabolik, bilişsel, duygusal, kalıtsal, biyokimyasal, çevresel, tüm yapı ve sistemlerinin herhangi birindeki veya birkaçındaki temel sorunlar nedeniyle oluştuğundan, ciddiye alınması gereken göstergelerdir.
Her soruna, bir belirti gözüyle bakılmalıdır. Altta yatan asıl sorunların tedavisinde ve sonraki aşamada da dil ve konuşma bozukluklarının düzeltilebilmesinde iyi sonuç alınması erken tanı ve tedaviye bağlıdır.
Dil ve konuşmanın birbirlerini sırayla izleyen gelişimsel aşamalarının anlamlı bir iletişim sonucuna ulaşabilmesi, sesin algılanmasını, anlamların birleştirilmesini, düşüncenin doğru ve etkili biçimde ortaya konulabilmesini gerekli kılar. Kişinin tüm yaşamını kuşatan dil ve konuşma bozukluklarının nedenlerini genel hatlarıyla kısaca özetleyerek erken gelişimsel tanının önemini daha iyi görebiliriz :
Kişinin doğduğu ve içinde yaşadığı ortamın sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi öncelikli bir role sahiptir. Yoksunluk (deprivasyon), aile baskısı, aile içinde şiddet, iki farklı dilin konuşulması, sağlık sorunları olan anne-baba, depressif anne, konuşmayan ilgisiz çevre ve sayılamayacak çok sayıdaki etmeni içerir.
İşitmedeki, doğumsal veya sonradan oluşmuş işitme kayıpları dil ve konuşmada gelişme geriliğine ya da kalıcı bozulmalara neden olabilmektedir. Örneğin, çoğunlukla erkekleri etkileyen ciddi bir kalıtımsal bozukluk olan Hunter Sendromu diğer adıyla mukopolisakkaridoz II (MPS II) hastalığında, belirli hücrelerin ve organların vücuttaki işlevleri engellenmekte, aralarında işitme kaybı ve dil ve konuşma bozukluklarının da bulunduğu çok sayıda bulgu ortaya çıkmaktadır. Gene, Kronik Otitis Media (Kronik Ortakulak İltihabı) tedavisinde gecikme nedeniyle oluşabilen işitme kayıpları sonucunda dil ve konuşmanın etkilenmesini bir başka örnek olarak gösterebiliriz.
Yaygın gelişimsel bozukluklar grubunun (Otizm, Asperger, Rett Sendromu, Dezintegratif Bozukluk, vb.) ve zeka geriliğinin (özellikle ilkokul yıllarının sonuna kadar çok belirgin olmayan düzeydeki zeka geriliğinin) neden olduğu dil ve konuşma sorunları ise çok kapsamlı bir bölüm oluşturmaktadır.
Doğumsal kusurlar grubunda, fetal hayatın erken evrelerinde, 4.-12. hafta aralığında, metabolik yolaktaki moleküllerden birinin eksikliğinin veya aktivite sorununun oluşmakta olan oral dokularda kusurlara neden olmasıyla ortaya çıkan Dudak-Damak Yarığı hastalığını, erken başlanan yoğun dil terapisi gerektiren Trizomi 21 ya da daha bilinen adıyla Down Sendromu'nu sayabiliriz.
Doğum öncesinde, doğum sırasında ya da doğumdan sonra çeşitli kimyasal etkilenmeler, kaza vb. travmalar veya hastalık nedenleriyle oluşan beyin zedelenmelerinden kaynaklanan dil ve konuşma bozukluklarında ise, emme, yutma, çiğneme yanıtlarını engelleyen, sensorimotor ya da nöromotor zedelenmeler öne çıkmaktadır. Sonuç, konuşmanın solunum, sesleme, rezonans, sesletim ve prozodik özelliklerinin etkilendiği Dizartri ve sesletim problemleri, fonasyon koordinasyonu yokluğu, tekrarlar, uzatmalar, sözcük değişimlerinde varyasyonlar, sözcüklerdeki ünsüzlerin sesletiminin ünlülerden daha zor, başlangıç ünsüzlerinin ise sondaki ünsüzlerden daha zor gerçekleşmesiyle belirginleşen Apraksi'dir. Erken müdahalelerle tedavisinde anlamlı gelişmeler sağlanabilen Serebral Palsi'nin yarattığı dil ve konuşma sorunlarını da bu grupta sayabiliriz.


Az sayıda örnekle kısaca değinmeye çalıştığımız dil ve konuşma bozukluklarının altında yatan bu nedenlerin erken gelişimsel tanı ve tedavisi çok önemlidir. Öncelikle söz konusu nedenlerin saptanarak elden geldiğince ortadan kaldırılması kuşkusuz dil ve konuşma sorunlarının giderilmesi çalışmalarının başarısına da yansıyacaktır. “Nasılsa yürür, nasılsa konuşur” yaklaşımıyla gecikmiş müdahaleler ya da yalnızca sonuçlara yönelik kısmi bazı uygulamalar tedavinin başarısını ve vakaların yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkilemektedir.